7 Nisan 2013 Pazar

BODRUM OT FESTİVALİ VE NİHAYET BAHAR


Bodruma gelişmizin ikinci günü gece fırtanayla uyandık,balkon da teras da ne varsa havalanmış,çatıdakı sesler uğultu halini almıştı. Sabah ne yapacağımızı düşünürken yol kenarlarına asılı ilanlar aklımıza geldi ,Bodrumda bu yıl Yalı  beldesinde ege otları festivali düzenlenecekti.Hemen hazırlanıp yola koyulduk. Bodrumdan 15 kilometre sonra yalı yoluna saptık,cok güzel orman yolu,papatyalar ve gelinciklerle dolu yemyeşil  bir bahar karşımıza çıktı. 15-20 dakika  nihayet bahar geldi  sevinci içinde ot festival alanına geldik .Civar köylerden gelen ve hepsi kadın olan bir sürü satıcı çeşitli otlar, peynirler,zeytinler,çeşitli börek ,gözleme ve daha bilmediğim bir sürü  ot yemekleri ,tatlılar hem satıyorlar hem de tariflerini bıkmadan anlatıyorlardı.Benim gibi ot ve yemek seven biri için cennet gibiydi.Herşeyi denemek hepsini satın almak istedim ,ama arkadaşımın da  yardımıyla iki torba yiyecek,taze otlar ve taze süt alıp çıktık.Yalı köy kahvesinde  masaya gazeteleri serip,bardak bardak çayları içip aldıklarımızı büyük bir iştahla yedik ve gece çıkan fırtınaya dua ettik.












2 Şubat 2011 Çarşamba

KÖREEEEK MANTARLARININ PEŞİNDE......

Bodrumda fırtınalı , yağmurlu ve sel baskınlarıyla geçen günlerin sonunda şahane  güneşli bir hava kendini
gösterdi. Ben de kıpırdamaya ve aranmaya başladım. Ekim ayından beri peşinde olduğum Bodrumluların
Köreeek mantarı veya et mantarı dedikleri son derece lezzetli  bu mantarların izini sürmeye karar verdim ve bu işten anlayan komşularıma yalvardım. Onlarda tamam ama yollar ve köprüler sele gitmiş bakalım çıkabilirmiyiz dediler.Ama beni hiç  bir şey vazgeçiremez gerekirse yürürüz deyip yola koyulduk. Akyarlara gelince yukarıya tepelere doğru giden yolun ortadan ikiye ayrıldığını ve ortasından bir derenin aktığını gördük,neyse arabayı aşağıya bırakıp tırmanmaya başladık tabii ayaklarımızda sarı lastik çizmelerimiz var.Yol zaman zaman bir bataklık ve çeltik tarlası gibi sular  altında. Ben zannettim ki bu mantarlar tarla gibi belli yerleri var gidip yoplayacağız..ama ne gezer her çalının altına elimizdeki sopalarla bakıyoruz. Körek denilen ve mantara adını veren bitkinin etrafında dolaşıyoruz.ama nafile yok yok sanki birisi daha önce gelip hepsini toplamış.sonra komşumun eşi burada ayrılalım ben biraz daha yukarılara çıkacağım siz bu otlakta biraz arayın dedi ve gitti, gidiş o gidiş tam 4 saat sonra gelebildi. Biz de bu arada iki hanım hem arayıp hem de  otlar ve mantarlar hakkında konuşuyoruz. Ben altın bulmuş gibi zıpladım işte orada kocaman bir tane mantar vardı hemen fotoğrafını çektim ilk mantarımı bıçağımla kestim,torbama attım,arkadaşım da bir tane buldu. Bana bir cesaret geldi hadi bizde burada ayrılalım belki yalnız daha iyi ararız dedim. 2 saatin sonunda ben 2 orta boy ve 2 küçük mantar bulabildim. Bu arada başka mantarlar da buldum ama onların hepsini attık. 4 saatin sonunda tepelere  giden komşum küçük bir hazine ile döndü ,topladıklarının hepsini bana verdiler.Çok sevindim tabiii . Akşam onları hafifçe yıkayıp tuzladım biraz bekledikten sonra çıkan suyu hafifçe sıkıp küçük parçalar halinde doğradım biraz zeytinyağı,soğan ve sarımsakla bir güzel kavurdum,yanına da biraz makarna yaptım,eşimle beraber büyük bir iştahla yedik.Aslında mantarları toplamak yemesinden daha zevkliydi. Gece televizyon seyrederken benim başım dönmeye ve kalbim küt küt atmaya başladı. Kalkıp biraz dışarı çıkıp hava aldım ama baş dönmem daha da arttı.. Tamam dedim benim topladıklarım zehirliydi anlamadık ve bu dağ başında mantar zehirlenmesinden öleceğiz,eşime baktım sakince kitabını okuyor. Tansiyonumu ölçtüm küçük 10 büyük 17 Tabii ben de panik başladı, hemen eşimin tansiyonuna da baktım 10 ve büyük 18 tamam







dedim gidiyoruz.Hemen birer tane tansiyon haplarımızdan içtik,biraz limon suyu sıktım onu da içtik. Ama ben panikten ölecem dakkada bi tansiyon ölçüyorum kesin zehirlendik diyorum, şimdi bu dağın başına ambulansta gelmez buralarda ölüp kalırız.. Neyse tansiyonum yavaş yavaş düştü baş dönmem geçti, paniklemem de geçti ama hala uyamak istemiyorum...Sabah başıma gelenleri  komşularıma anlatınca cok kızdılar . Hepsini mi yediniz bunlar çok güçlü besinlerdir içlerinde  çeşitli mineraller vardır ve tansiyonu yükseltir dediler.Bende niye bunu dün söylemediniz diye onlara kızdım.. İşte Körek mantarları cok lezzetliydi..ama az yemek şartıyla...

27 Kasım 2010 Cumartesi

YENİDEN BODRUM YENİDEN OLTA ve BALIK







Turgutreis de güneş batışı muhteşemdi




Bayramda tekrar bodruma kaçtım hava her zamanki gibi cok güzeldi.Bu bir haftayı cok iyi değerlendirmeye kararlıydım.Bu arada 23 Kasımda denize girerek kendi rekorumu kırdım.Bodruma bu aylarda bahar geliyor. Tepeler yeşerip çiçekler açıyor,çeşitli otlar ve mantarlar çıkıyor.Bende komşu hanımlarla ot toplamaya aspata çıktım,Kuzu kulağı,su teresi,labada,ebe gömeci,dağ marulu topladık.Özellikle su teresi çok lezzetliydi. Ot toplarken bu resimdeki güzel mantarları ve salyangozları gördüm..Sizin için resimlerini çektim.Tabi benim balık ve olta hevesim tekrar gündeme geldi. Bu resimlerde gördüğünüz balıkların adı BAKALORYA ,eti beyaz ve mezgite benziyor. Benim tuttuğumu düşünmeyin sakın ben sadece  onları kızarttım  ve mutlu son masaya geldiler,afiyetle yedik..Artık kesin dönüş zamanı geldi,biraz hüzünlü ayrıldık Bodrumdan..Nisana  kadar elvada.....

6 Kasım 2010 Cumartesi

KÜÇÜK AKVARYUMDA VEDA

Ben her sene 19 Mayıs da Bodrumda deniz sezonunu açar,29 Ekimde de kapatırdım.Bu sene Bodrumluların sarı yaz dedikleri günlerde Bodrumdaydım.Bu günler Kasım başında başlıyor 3 veya 4 hafta sürüyor. Hava sıcaklığı 24 derecenin altına hiç düşmedi, deniz Ağustos ayındakinden bile sıcak.Hemen hemen hergün denize girdim,ama bugün veda zamanıydı ve veda günü hep en güzel gündür.Deniz gözlüklerimi ve paletlerimi taktım,biraz uzun yüzmeye ve belki şanslıysam akyaları görmeye niyetliyim.Akyalar sürü halinde bazen küçük balıkların peşinde bizim koya gelirler 4 senede 1 kere gördüm.Su ılık deniz berrak balık boldu ama Akyalar yoktu,tam çıkarken kayalıklarda hareket eden bir taş gördüm biraz dikkatli baktım,taş kollarını açtı ve bembeyaz karnını ve kollarını bana gösterdi,Bu kocaman bir ahtapottu .Ben tabi hemen bu ahtapotun yarısından makarna sosu yarısından da güzel bi salata yaparım diye düşündüm ah birde yakalayabilseydim.Denizden sonra eve geldik, ama benim aklımdan deniz mahsülleri şöyle kalamarlar karidesler falan geçiyor.Hemen akyarlara inmeye hem bir çay içip hem de balık bakmaya gittik.Balıkçılarla biraz konuşunca bu aralar kalamara çıkan bi tekne olduğunu öğrendim,biraz oralarda oyalandım,tekne geldi .Onlarda 3 tane iri kalamar aldım ama karides yok onu da mecburen marketten aldım ama şöyle iri olanlarından.Eve gelince kalamarları halka halka kesip karbonatlı ve şekerli suya koydum 1-2 saat beklediler.Sevgili eniştem Çiko dan öğrendiğim deniz mahsüllü makarnayı yapmaya başladım.. Temel malzeme sızma zeytinyağ,sarımsak ve domates.Sarımsakları ve küçük kestiğim domatesleri{en güzeli doğranmış domates almak} zeytinyağında kavurdum önce kalamarlarını atıp biraz pişirdim sonra karidesleri attım ah o ahtapottan biraz olsaydı cok iyi olacaktı.Aslında kayalardaki küçük kabukluları da atsam olurdu -bu arada kabukluların adı pikalides-ama hava karardı.sonra evdeki beyaz şaraptan bir bardak koydum tuz ve tabi biraz acı biber atıp altını kıstım. Makarna suyunu koyup deniz kabuğu şeklindeki barilla makarnanın yarısından biraz fazlasını pişirdim.Bu arada sos çok güzel pişti.Makarnaları süzüp,sosun tamamını üzerine döküp iyice karıştırdım. kocaman bir tabak kendime ve kocaman bir tabakta eşime hazırladım,üzerine benim tabağa maydanoz.eşime de biraz iri ceviz koydum....Şimdi size ukalalık edip televizyonda seyrettiğimiz yemek programlarındaki gibi bu makarnayla şu şarabı için demem lazım ,ama siz sos için açtığınız şarabı için.. ben öyle yaptım.Aslında veda yemeği şahane oldu.....

3 Kasım 2010 Çarşamba

BİR OLTAYLA NELER YAPILABİLİR

Biz kadınların terapi için yaptıkları bir sürü şey vardır. Yemek yapmak,örgü örmek, arkadaşlarla çene çalmak,resim yapmak,yürümek,yüzmek, işte daha birsürü şey .. Ama ben bugün bişey daha keşfettim. Bir olta..... Bugün Akyarlardaki kahveye gittik kahvemizi içtik ve ben balık tutanları seyretmeye başladım. O kadar huzurlu görünüyorlardı ki dönüşte kendime bir olta aldım, hemen plaja indim tüm techizatımı yanıma aldım.gözlük çapka su ekmek kayalarda yürümek için ayakkabı. neyse olta çantamı koluma takıp plajın sonundaki kayalıklar gittim. oltamı çıkardım ekmekleri 4 küçük kancaya taktım ve savurdum.Kancaların 2 si mayoma 2 sıde koluma takıldı.olsun bu ilk dedim tekrar denedim eh hemen aşağıya kayalara düştü.. tamam yılmak yok tekrar attım biraz uzağa gitti ve küçük balıklar hemen ekmeklerimi yedi..neyse tekrar tekrar her atış daha iyi ama güneş tam karşımda.. sonra kancaları ve ucundaki kurşunu bir türlü çıkaramadım kayalara bi yere takıldılar misina koptu.. ama yine moralimi bozmadım yedekleri var.. oltamı topladım kayalarda yürürken-kaya koruğu denen bi bitki gördüm biraz topladım,haşlayıp sirke,sarımsak ve sızma yağ ile güzel bi salata yaparım dedim biraz dikkatli bakınca kayalara yapışmış küçük kabukluları gördüm adlarını bilmiyorum ama Bozcaadada bunlarla cok güzel pilav yapıyorlardı..biraz da onlardan kazıdım çünkü kayalara cok sıkı tutunmuşlardı..3 saat geçti keyfim yerinde moral bozucu hiç birşey aklıma gelmiyor sadece Kasım güneşinde biraz yandım... Biraz yüzdüm su güzeldi..
Saat 4 oldu güneş Aspatın arkasına gitti..eşyalarımızı toplayıp eve geldik.Ama benim enerjim hala yerinde.Sabah kalktığımda her taraf çiğ olmuştu ve cok ıslaktı.. Bu havada mantarlar olur deyip aspatın altında biraz gezindim.. evet küçük beyaz çayır mantarları çıkmıştı ah birde zehirli olup olmadıklarını bi anlasam akşam yemeği tamam olacaktı bu arada hayatımda gördüğüm en beyaz salyangozları gördüm cok hoş çakıl taşı kadar beyazdılar biriki onlardan topladım. Fransızlar olsaydı bu güzel hayvanları beyaz şarap ve baharatlarla bir güzel pişirip yerlerdi. Aşağı inerken Allahım doğada herşey var hiç aç kalmayız şükürler oldun dedim ama hala akşam yemeğim yok.Pazardan altığım brokolileri haşladım tavada zeytinyağ ve sarımsak ve bir domates bir küçük acı biber iyice kavurdum.brokolileri içine attım.Bu arada makarnaları pişirdim makarnanın suyundan biraz tavaya koydum ve bir küçük krema ilave ettim bişen makarnaları içine atıp biraz daha pişirdim..tabaklara koyup üstüne yazdan kalan ve iyice kuruyan parmesan peynirini rendeledim..Gördünüzmü bir olta bana ne kadar iyi geldi.. Bu arada makarnam şahane olmuştu 2 şer tabak yedik. Ama bu bi yemek yazısı değil bir oltayla neler yapılamaz yazısı

31 Ekim 2010 Pazar

İSTANBULDAN KAÇIŞ

-Bu sabah yağmur var istanbulda- MFÖ;nın en sevdiğim şarkılarından birisidir,ama 10 gün yağan yağmur can sıkıcıdır.İstanbuldan kaçmak için 1000 tane sebep sayabilirim.Gürültü,trafik,kalabalık,soğuk,pahalılık,
komşular devamlı çalan sirenler,evimi su basması,7 haftadır mutfağımın olmaması falan filan ...Aniden bodruma kaçma biraz nefes alma kararı aldık,hemen o sabah yola çıktık.Hava güneşli ve sıcak Balıkesirden sonra 22 derece oldu herzamanki mola yerimiz Akhisarın çarşı içindeki köftecide yemek yedik .
Akşam üstü saat 16 da Turgutreis pazarındaydım.Hemen pazara daldım önce otlar,peynirler,içi limonlu ve portakallı zeytinler,bodrum mandalinası{kilosu 1 lira} sonra kocaman bir bazlama aldım.ama gözüm diğerlerinde
üzümler domatesler köy biberleri minik salatalıklar bana bakıyor.Elim kolum dolu aldıklarımı arabaya yerleştirdim.Turgutreis sahilinde güneşe karşı güzel bir bira içip yorgunluk attık.. Allahım bodrumda olmak cok güzel, hava güzel, karşıda güneş kızarmaya başladı, biz de evimize geldik.Tabii evin durumu biraz moralimi bozsa da aldırmadım... Sabah yine güneşe uyandım hızla verandayı yıkayıp güzel bir kahvaltı hazırladım.. bazlamaları ısıtıp aldığım peynir ve tereyağ ile bir güzel yedim 4 bardak çay içip işe koyuldum..Çamaşırlar yıkandı ev temizlendi..domatesli biberli ve tabii acılı kocaman bir tencere bulgur pilavı yaptım yanına cacık bol sarımsaklı öğle yemeğimizdi. Biraz dinlenip güzel bir kahve içince tüm
yorgunluğum geçti. Bir torba ve birde keserimi alıp aspat dağına yürüdüm Yazın yılanlardan korktuğum için dağa çıkamamıştım,inşallah şimdi kış uykusuna yatmışlardır. Bu arada komşunun bahçesini oyan yaban domuzları ile karşılaşmam inşallah diye düşündüm.Yolda 3 kişiyle arşılaştım,aramızda şöyle bi konuşma geçti..-Dağda avlanan sizmiydiniz -Evet abla ama keklikler kaçtı-İyi olmuş ne yapacaksınız vurup güzelim kuşları -zaten vuramadık.sen o keserle ne yapacaksın -ot toplayıp mantarlara bakacağım.-Yok daha mantar olmaz daha fazla yağmur lazım-dediler.Zaten ben de mantardan anlamam neyse biraz yukarılara çıktım her taraf yeşermiş dağ nergisleri açmış kayaların dibinde küçük dağ siklemenleri gördüm,kendime fotoğraf makinamı yanıma almadığım için kızdım,biraz nergislerden topladım kokuları inanılmaz güzel.
Hala enerjim varken akşam yemeği hazırladım pazardan aldığım hardal otunu haşladım biraz sucuk,peynirler,limonlu zeytinlerden ve üzüm çıkardım evde kalan şarabı açtım,derken hava karardı ama hala hava cok güzel terasda yedik.İşte bodrumda 1 günüm böyle geçti. Bodruma niye kaçtığımı anladınızmı

16 Haziran 2010 Çarşamba

1 günde Marmaris Datça


Sabah erkenden 7.30 gibi kalkıp yola koyulduk.Niyetimiz marmaris ve bozburunu gezmek,yollar bozuk yatağanda yol inşaatı var yine de yolda kahvaltı için güzel ve şirin bir yer bulduk,bardak bardak çayları içip  yola  devam ettik.1 saat sonra Gökova ve Akyaka tepeden göründü manzara müthiş burada durmadan ve fotoğraf çekmeden olmaz ,çam ormanlarının arasından tepeden marmarise iniyoruz, yol biraz virajlı ama cok güzel . 2,5 saat sonra marmaristeydik biraz limanı ve sahile gezdik,vakit kaybetmemek için hemen yola devam..Armutalan ve Değirmenyanını geçip Hisarönü körfezine geldik .Burada görmek istediğimiz yer Kızkumu.. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Denizde yürümenin keyfine varıyorsunuz.Buranın bi hikayesi var-,tabii aşk hikayesi sevgilisine kavuşamıyan kızın kanı ile  olaşan kırmızı kumlar- ama iyice öğrenip öyle anlatacağım.Denizdeki sığlık kırmızı kumlarla kaplı ve yürüyerek karşı kıyıya bu kumlardan gidebiliyorsunuz su bileklerimizin biraz üstünde ve sıcak,çok keyifli bir yürüyüş oldu.Tekrar yola devam yine çam ormanları ve dağlardan sonra karşıdan Selimiye koyu göründü .Selimiye şahane bir koyda kurulmuş küçük bir köy etrafında küçük adalar ve ve tabii muhteşem bir deniz,sakin huzurlu bir yer,yine biraz mola verip fotoğraflar çektik ve Bozburuna devam ettik,küçük güzel  bir köyde öğle yemeğimizi yedik.Köyde  demirlemiş güzel yatlara bakıp denizde yaşayanlara özendik..Biraz dinlendikden sonra Datçaya doğru yola çıktık,Eski Datça yolunu bilenler  bu yeni yolun çok güzel olduğunu söylerler ama bana sorarsanız hala zorlu bi yol ,dağlardan geçip, balık aşıranda hem Gökovayı hem de Akdenizi gördük.Hayıtbüküne geldiğimizde saat 4 olmuştu ve yorulmuştuk hemen çakıllı ama tertemiz denize girdik güzel taşlar topladık,akşam çayımızı içtik ,tabii ben tekrar tekrar bu güzel denize girip balıkları seyrettim.Datça da görülmesi gereken cok yer var ama bizim gezimiz 1 günlük .Datçanın koylarını ve Knidosu başka bir geziye bırakıp dönüş yoluna geçtik.Hep yapmak istediğimiz karadan mavi yolculuk planımız gerçekleşirse o zaman tüm datça ve bükleri  daha uzun anlatabilirim......