15 Mayıs 2010 Cumartesi

NAPOLİ-POMPEİ


İtalya yolculuğumuzun belki de en ilginç yerlerinden biri Pompei turuydu.Sabah erkenden Romadan yola çıktık,yaklaşık 3 saat sonra Pompei
antik kentinin girişindeydik.Pompei roma imparatorluğunun en zengin ve gelişmiş şehirlerinden biriymiş.200.000 kişinin yaşadığı şehirde oldukça zevkli bir hayat yaşıyorlarmış{ama biraz da dejenere  olmuşlar}MS.65 yılında büyük bir deprem olmuş,çok korkmuşlar.MS.79 yılının ağustos ayında sarsıntılarla ve büyük bir gürültüyle uyanıyorlar,sarsıntılar 3 gün sürüyor 3. gün güneşi göremiyorlar,vezüv yanardağından çıkan tüfler ve taşlar şehre yağmaya başlıyor,zenginler gemilere binip kaçıyorlar,şehirde kalanlar evlerine kaçıyor ancak  volkandan çıkan ölümcül gazlarla hemen ölüyorlar ardından 50 metreye varan küller şehri örtüyor ve Pompei 200.000 yaşayanı ile yok oluyor. Yaklaşık 2000 yıl o görkemli evler,villalar freskler,heykeller duvar resimleri,mozaikler küllerle örtülü kalıyor. 1960 yılında arkeologlar şehri kazmaya başladıklarında ölüme yakalanan insanları o anda ne yapıyorlarsa  taşlaşmış şekilde buluyorlar.  Antik şehre girdiğimizde hemen denizcilerin yüklerini boşalttıkları depolar, ardından paralarını değiştirdikleri döviz büroları, yıkanmaları için büyük güzel bir hamam ve masaj salonu, o günlerde Pompei de 250 tane olan lokantalar barlar geniş ve güzel caddeler,kaldırımlar lüks villalar,2 tane cok büyük tiyatro,bir gladyatör okulu,bir genelev ve hemen yanında zührevi hastalıklar hastanesi-bu beni cok şaşırttı-tapınakları ,pizza fırınları, değirmenleri,mahkeme salonu ve daha bircok güzel evi gezdik.Gezimiz 3 saaat sürdü cok yorulduk ama taşlaşmış insanları - birde köpek vardı-ve bu şehri görmek bizi çok etkiledi. Pompein hemen dışında dev gibi limonlardan yapılan limonatalar ve orada yediğimiz güzel yemek ve kahve bizi kendimize getirdi.Sonra Napoli ye geldik ve şehri gezdik. Napoli biraz İstanbul biraz İzmir biraz İtalya karışımı bir şehir ama cok beğendik. meydanları, caddeleri gezip güzel bir kafede güzel bir çay içtikden ve makarnalar peynirler grappalar aldıktan sonra bu güzel şehire de veda ettik

11 Mayıs 2010 Salı

BELLA İTALYA-ROMA

Roma şehrini nasıl anlatacağımı bilemiyorum.. Güzel,şahane, muhteşem gibi kelimeler bu şehri anlatmaya yetmez.İtalyada 3. gün akşam üstü
4 de Romaya geldik önce kötü bir trafik, yüksek binalar ve kapalı bir hava moralimizi bozdu.Tura önce Vatikandan başladık. Yine kalabalık kuyruklar,ama San Pietro kilisesine girince şaşırıp kaldım.. Tanrım bu kadar ihtişam bu kadar sanat , bu ne zenginlik.. gözlerim kamaştı.Nereye bakacağımı neyin resmini çekeceğimi şaşırdım zaten sonra resim çekmeyi bıraktım..Çıkışta San Pietro nun kitabını aldım.Rönesansın dev sanatçıları Leonardo Da Vinci ve Michelangelo nun şaheserlerini de gördüm.Meydan da biraz dolaşıp. bütün bu ihtişam ve zenginliğin tek sahibi olan papanın hep siyah perdeli penceresine baktım.  yine kalabalık ve trafikden sonra  muhteşem bir meydana geldik.Novara meydanı çeşmeleri ve heykelleri ile ünlü.Önce hepimiz burayı meşhur aşk çeşmesi zannettik. Roma öyle bir şehir ki hangi dar sokağın arkasından ne muhteşem bir eserin çıkacağı belli değil.Novara meydanına yakın bir yerde şahane bir yemek yedik ve meydandaki cafe domızıano nun meşhur dondurmasını denedik .Sonra başka bir meydanda Pantheonu gezdik biraz daha dar sokaklardan geçtik ve karşımıza hiç umulmayan bir yerde  Fontana di Trevi yani aşk çeşmesi çıkıverdi . Başım döndü, böye bir sanat eseri nasıl tasarlanır nasıl yontulur bunca heykel  inanamadım.. Orada 4 para attım inşallah dileklerimin hepsi olur. karşıdaki cafeden bir kahve aldım birde havaalanından aldığım cigarillos lardan yaktım alaca karanlıkta ve ışıklar içindeki çeşmeye bakmaya doyamadım. Bu akşam son durağımız ispanyon merdivenleriydi ama bana sorarsanız onca heykel ve çeşmeden sonra -birazda yoruldum galiba- ispanyol merdivenleri beni pek etkilemedi. Sabak kahvaltıdan sonra Castel Gongolfo ve Nemi göllerine gittik ama benim aklım hala yarım kalan Roma  da.. Öğlen döner dönmez hemen Colesseum görmeye gittik.. Yine beni çok etkileyen tarihi bir yapı ama ne yazıkki içini gezemedim. Hem kalabalık hem de zaman az, daha görülecek cok yer var. Yürüyerek Venedik meydanına geldik yol üzerindeki tarihi eserlerin resmini çektik. Sonra yine Novara neydanı yine cafe Domızıano, meydandaki sanatçılardan Roma şaheserlerini gösteren bir resim aldım. Tekrar aşk çeşmesine gidip biraz daha bu inanılmaz esere baktım son bir para daha attım bütün ailem için.. Romanın dar sokaklarında meydanlarında dolaştık..Yine bu şehre de doyamadan ve daha 3/2 sini göremeden Roma ya veda ettik.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

BELLA İTALYA-SİENA

Roma imparatorluğunun kurucuları Romus ve Romulüs kardeşleri öldürülecekleri korkusuyla anneleri bir sepet içinde Teber nehrine bırakır.Sepet sazlıklara takılır, Romadaki inanca göre onları bir kurt emzirir... Ama Latince Lupa kurt demek ve Lupanare de genelev,büyük romayı kuran iki kardeşin genelevdeki bir kadın tarafından emzirilmiş olması da bir ihtimal tabii ama kurt tarafından emzirilmeleri daha destansı.. Neyse bu iki kardeş Roma yı kurarlar.. ve büyürler Romülüsün iki oğlu olur,anneleri yine amcaları tarafından öldürülecekleri korkusuyla [nedense bu hikaye bize cok tanıdık geliyor]çocukları bir siyah bir de beyaz ata bindirip gönderiyor.. Sonra bu atlar bugün Siena şehrinin olduğu yerde dururlar.İki kardeş Siena şehrini kurarlar bu nedenle şehirdeki büyük katedral siyah beyaz mermerden yapılmış.Siena eski güzel ve çarpıcı bir şehir.Şehirde 14 mahalle var ve her mahallenin kendi kilisesi, bayrağı,feneri,bir hayvan figürü olan arması,bir atı ve jokeyi var.Şehrin ortasında çukur bir meydan ve meydanın etrafında güzel kafe ve restoranlar var. Her yıl temmuz ayında bu meydanda Palio yarışları yapılıyor. Kura ile seçilen 10 at sadece 1,5 dakika süren yarışlara katılıyor ve birinci gelen hem bahislerden gelen parayı hemde o senenin kupasını kazanıyor. Siena  İtalyada beni en cok etkileyen yerlerden biri oldu. Akşam yine meydana bakan bu tarihi şehirde güzel bir yemek ve şarap içtik.. ve Sienaya da doyamadan veda ettik.

9 Mayıs 2010 Pazar

BELLA İTALYA-FLORANSA

              İtalyaya yolculuğumuz sabah 07 de Ljubljana hava alanında başladı.Otobüsle 1 saat sonra İtalyadaydık uzun bir yolculuktu ama yollar o kadar güzeldi ki uyumak istemedim, herşeyi görmek kaydetmek istedim. Yolumuz 8 saat sürdü önce yemyeşil Po  ovasından geçtik, heryerde üzüm bağları ,küçük güzel köylerden geçtik.italyada şarap niye güzel ve bol anladım,bahçelerde bile üzüm asmaları ve hepsi de çok bakımlı..Nihayet Floransa dayız.. hemen tura başladık birden bütün yorgunluğumuz geçti.  Floransa insanı ilk görüşte etkileyen bir şehir değil . Ama meydanları, meydanlardaki muhteşem heykelleri tabii en önemli heykel Michelangelo nun Davut heykeli..Arno nehri üzerinde bütün Floransa kartpostallarındaki olan Ponte Vecchio köprüsü beni hayal kırıklığına uğrattı. Ben muhteşem bir köprü beklerken eski ve kalabalık bir köprüyle karşılaştım.Neyseki en önemli sanat eserlerini bulunduğu Uffizi müzesi o gün herkese açık ve ücretsizdi. Biraz sıra bekledim ve o muhteşem eserleri gezdim..  Meydandaki  Santa Maria del Fiore kathedrali insan aklının almayacağı ince işlemelerle dolu bir şaheserdi.. Akşam yemeğimizi meydanda klasik müzik dinleyerek ve o muhteşem heykelleri seyrederek yedik.İstanbuldan  çıkalı tam 18 saat olmuştu ve cok yorgunduk hemen otele gidip yattık ..Sabah kahvaltı sonrası otelin önünden otobüse binip tekrar şehre indik.Aynı güzel meydanlardan geçip tekrar köprüye gittik. Görmediğimiz sokaklardan geçip Dante nin evini ve kilisesini gezdik.. Ve Floransaya veda ettik....